Akıllı Şehirler
Akıllı şehirler yani 'smart cities' IBM'in icat ettiği bir konseptti. Günümüzde ise üzerine yüzlerce çalışmanın yapılıp makalelerin, tezlerin yazıldığı bir alana dönüşmesine rağmen hala ortak kabul gören, sınırları ve fonksiyonları net olarak çizilebilmiş bir tanıma sahip değil. Yine de literatür incelendiğinde genel olarak şu özellikleriyle ön plana çıktıklarını tespit edebiliyoruz: dijital, sürdürülebilir, verimli, teknolojik, çevreye duyarlı, dayanıklı (resilient), ekonomik. Görüyoruz ki 'akıllı şehir' başlığının altına sokabileceğimiz çok fazla şey var ve bu kadar geniş özelliklerin kombinasyonlarını düşündüğümüzde tek bir akıllı şehir konseptinden bahsetmemiz mümkün değil.
Kaynak: Pixabay |
Şehirler (geleneksel) yapıları itibarıyla pek de sürdürülebilir sistemler değildir. Bir çok ürün dışarıdan girer, devasa çöpler oluşur ve bunların yalnızca küçük bir kısmı tekrar dönüştürülebilir, enerji ve kaynak kayıpları oldukça fazladır, verim düşüktür. Bu konuda basit bir örnek vermek gerekirse insanların önemli bir kısmının işe toplu taşıma yerine kendi özel aracıyla gittiğini düşünün: gereksiz yere yakıt, enerji, zaman harcanır, araç ve yol bakım masrafları artar, trafik oluşur, karbondioksit salınımı ve gürültü çevreye zarar verir, kaza oluşma ihtimali artar vb. Üstelik dünya genelinde 1970'lerde insanların sadece %37'sinin yaşadığı şehirlerde günümüzde bunun %50'yi geçtiğini, 2030'da %60'a ulaşmasının tahmin edildiğini de düşünürsek sürdürülebilirliğin gerçekleştirmesi giderek daha zor bir hedefe dönüştüğünü söylemek mümkün.
Peki, akıllı şehirler sürdürülebilir şehirler midir? Bunu söylemek zor, ancak geleneksel şehirlere göre daha sürdürülebilir olmasının beklendiğini söylebiliriz. Bunu incelemek için akıllı şehirlerin bazı temel özelliklerine bakalım.
Öncelikle akıllı şehirler tanım itibarıyla 'iyi' olmalıdır. İsmindeki 'akıllı' ifadesinden bunu rahatlıkla anlayabiliriz. Dolayısıyla iyi bir şehire dair beklediğimiz şeyler bir akıllı şehirde de olmalıdır. Bir şehrin en temel parçası altyapısı olduğuna göre bizim de akıllı şehirlerden bahsederken buradan başlamamız gerekir. Altyapı derken genel olarak atık, ulaşım, enerji, su, çevre altyapı ve sistemlerinden bahsediyorum. Bunlar geleneksel ve iyi işleyen bir şehirin yapı taşları. Akıllı şehirlerden bahsederken, geleneksel şehirlerden farklı olarak bunların üzerine bir de 'dijitalizasyon' katmanını koymamız gerekir. Böylece daha verimli, daha sürdürülebilir ve daha dayanıklı (resilient) şehirlerden yani 'akıllı şehirlerden' bahsetmemiz mümkün olur.
Günümüzde dijitalizasyonun şehirlerimize giriş yaptığını görüyoruz. Bu giriş büyük ölçekli veya homojen değil. Tersine, sağda-solda, bölük pörçük veya çeşitli altyapılar içerisinde kısmen kamu, kısmen özel sektör liderliğinde kısmen de ikisinin ortak çalışmasıyla karşımıza çıktığını görüyoruz. Basit bir örnek olarak otobüs durağında bekleyen insan sayısının kamera/sensör sistemleriyle ölçülmesi ile otobüs sefer sıklığına karar verilmesi verilebilir. Daha modern bir örnek olarak ise Jaguar'ın geliştirmekte olduğu akıllı cüzdan konsepti verilebilir. Buna göre araçlara yerleşik bir sensör vasıtasıyla yollardaki hasarlar tespit edilip yine aracın 'bağlı' (connected) özellikleriyle belediye ya da şehir yetkililerine anlık olarak konum bilgisiyle birlikte iletilecek, 'aracın' bu eforuna ya da daha doğrusu sağladığı bu 'veriye' bir teşekkür olarak 'şehir' tarafından yine dijital platformda araca kredi yüklenecek ve araç bunu otopark, yol kullanımı, köprü geçmek vb. ücretli uygulamalarda harcayabilecek.
Jaguar, akıllı cüzdan konsepti |
İşte tam bu noktada, yukarıdaki örneklerde açık olduğu üzere, akıllı bir şehrin belki de en önemli ihtiyacı olarak 'veri' devreye giriyor. Dijitalizasyonun olmazsa olmazı veri. Sensörler, kameralar, akıllı telefonlar vb. bulundukları her yerde veri oluşturmakta ve bu veriye belirli oranlarla ve belirli şartlarla ulaşılması (ya da satın alınması) mümkün. Veriler işlenerek bilgi haline getiriliyor ve değer kazanıyor, böylece ticari işletmeler onları kendi amaçlarıyla kullanabiliyor. Artık Facebook'un iddia edildiği gibi 'ücretsiz' olmadığının, bu ücreti 'verimiz' ile ödediğimizi geniş kitlelerin çok iyi anladığı günümüzde, devlet müdahalesi ve regülasyonların önemi ortaya çıkıyor. Eğer ki devlet müdahelesi olmaz ise akıllı şehirlerin hızlıca Amazon/Facebook şehirlerine dönüşmesi kaçınılmaz. Dolayısıyla yönetmelikler ile gerek veri koruması gerek özel girişimlerin sınırları konusunda doğru adımların atılması gerekli, aksi taktirde oldukça teknokratik, her adımın takip edilip veri olarak satıldığı ve kullanıldığı, distopik akıllı şehirler bizi bekliyor olabilir.
Gerçekten de akıllı şehirlerin, kontrol edilmediği durumda, kaçınılmaz olarak bu noktaya ulaşması son derece beklenebilir bir senaryo. Çünkü en temelde şehir sakinleri, yani vatandaşlar, gündelik iş ve aktiviteleriyle, alışverişleriyle ve işe gidip gelmeleriyle bile devasa veriler üretiyorlar, bu şirketler ise bu verileri ekmek-peynir gibi alıp işliyor, değer katıyor ve kullanılabilir hale getirip bilgiye dönüştürüyor ve tekrar şehrin sakinlerine 'veriyor' ya da 'sunuyor'. Tabii bunu değişik formlarda yapıyor. Geleneksel şehirlerde bile altyapıların, örneğin çok basit olarak posta, telefon, telekom ya da ulaşım sisteminin insanların alışkanlıklarını, yaşamlarını nasıl etkilediğini ve neticede insanları şekillendirme kabiliyetine sahip olduğunu düşünürsek, akıllı şehirlerin, bu dev verileri işleyip tekar sakinlerine ne denli etkili sunabileceğini ve onları nasıl şekillendirebileceğini tahmin edebiliriz. Evet, şehirlerin insanları ve insanların da şehirleri karşılıklı olarak şekillendirdiği doğru. Bu tek taraflı değil. Ancak, 'şehir' tarafına dijitalizasyon ve veri işleme yetisi ile verilen bu orantısız güç, regülasyonlarla kısıtlanmazsa, neredeyse tek taraflı (şehrin, ya da bu durumda Amazon/Facebook gibi şirketlerin, insanı istedikleri gibi, kar marjinlerine uygun olarak şekillendirdiği) bir şekillendirme gücünü de beraberinde getirecektir.
Kaynak: Pixabay |
Yazının başında akıllı şehirler tanım olarak 'iyi' olmalı demiştim. Kesinlikle böyle olmalı. Ancak detayına indiğimizde bunun doğuştan bir hak değil uğruna savaşılacak bir olgu olduğunu anlıyoruz. Onun 'iyi' olması için mücadele etmeliyiz. Evet, akıllı şehirler fonksiyonel ve verimli şehirlerdir, ancak gördüğümüz üzere zorunlu ve içsel olarak sürdürülebilir ya da yeşil şehirler değillerdir. Hatta daha önemlisi akıllı şehirler muhtemelen demokratik ya da insan-merkezli şehirler de olmayabilirler. Bizim yani geleceğin akıllı şehirlerinin vatandaşlarının da akıllı olması gerekir. Akıllı şehirler akıllı vatandaşlar gerektirir, ancak akıllı vatandaşlar olmadan da gayet işleyebilir. Akıllı olalım.
Yorumlar
Yorum Gönder