Mantıksız Tartışmalar
İnsanların bilmeye olan doğal iştahları gibi tartışmalarda üstün gelmeye de doğal bir iştahları mevcuttur. Ve bu da aslında bilmekle aynı şeydir. Aynı durum yalnızca farklı platformda ifade edilmektedir. Dolayısıyla da yanlış yorumlanmakta ve insanların algısında da farklıymış gibi değerlendirilmektedir. Bilmek zaten başlı başına bir üstün gelme durumudur. Peki neyin üstün gelmesi? Bir fenomenin diğer şekillerde değil de tam olarak şu veya bu şekilde olmasının üzerindeki fikir birliğinin. Yani bilimsel bir süreçtir bilmek. Teoriler, hipotezler üretilir, açıklamalara girişilir ve sonunda yapılabilirse eğer doğruluğu üzerinde inanç birliğine varılır ki buna da kanıtlama denilir.
Bunu özellikle matematiksel teoremlerin kanıtlamalarında çok daha kolay, çok daha net görürüz. Bugün matematikte bir şey kanıtladığımızda bunun artık başka türlü olma olasılığı kalmıyor. Kanıtın doğru olup olmadığına da yine matematik alanındaki kıdemli kişiler karar veriyor. Yine de işin özü su ki matematikte bir şey kanıtlandıysa kanıtlanmıştır. Geri dönüşü yok. Bazen yıllardır çözülemeyen problemler için ödül sunuluyor, kimisi de çözülüyor ve çözen matematikçi ödülünü alıyor. Demek ki ortada net, basit bir neden-sonuç ilişkisi var: problem-çözüm, teorem-kanıt... Örneğin şu sorması basit soruyu sorduğumuzda; sonsuz sayıda asal sayı var mıdır, yoksa sınırlı sayıda mıdır? Bunu matematiksel gereçleri kullanarak kesin olarak cevaplayabiliyoruz.
Öte yandan başta bahsedilen tartışmalarda üstün gelmeye olan doğal iştah sözel, özellikle popüler bazı tartışmaları ifade etmektedir. Bunlar herhangi bir konuda olabileceği gibi, en bilinen örnekleri dini, siyasi ve felsefi tartışmalardır. Bu tartışmalarda da taraflar bir şeyi bilmeye, kanıtlamaya çalışır ve hararetin yüksek seyrettiği dakikalar boyunca karşısındakini genellikle umutsuzca ikna etmeye çabalar. Burada sorulması gerek soru şudur: matematikte bir kanıt yapıldığında o kanıt artık kabul edilip matematik kitabında referans olarak yerini alıyorken ve bunun doğruluğunu artık tekrar tekrar kimse gündeme getirmiyorken, sorgulayamıyorken, bu beşeri tartışmalarda neden aynısı olmamaktadır? Biz niye her seferinde aynı kısır tartışmaları yaşamak zorunda kalıyoruz?
20.yyda gelişen mantık bilimi ile yaklaştığımızda beşeri tartışmaları da matematiksel formlara dökemiyor muyuz artık? Öyleyse bir nevi bu tartışmalarımız da matematik tartışmaları olmuyor mu? Biri sonsuz asal sayı var, bir diğeri hayır sınırlı asal sayı var dediğinde bunu (sorunun çözümsüz olması ihtimali dışında) net şekilde cevaplayabiliyor olmamız ve cevapladıktan sonra da herkesin kabulüyle bir rafa kaldırabilmemiz gerekmiyor mu? Daha sonra ise yalnızca referans gerektiğinde açılıp bakılması lazım değil mi? Neden her seferinde bu tartışmalara ihtiyaç duyuluyor ve tekrar tekrar sıfırdan başlatılıyor? İnsanlar kaynak aramayı mı bilmiyor, yoksa bu konuları ilk kendilerinin mi keşfettiklerini düşünüyorlar?
Bu konuyu şu şekilde açalım: bir problemin 3 farklı çözümü olabilir:
(i) çözüm A
(ii) çözüm B
(iii) çözümsüz
Buradaki çözüm A ve B tabii aslında çözüm önerileri, yani iddialar, argümanlar. Basit mantık kurallarını izleyerek buradaki i, ii ya da iii numaralı çözümlerden birine ulaşabilmemiz ve bu konuda fikir birliğine varabilmemiz gerekir.
Eğer çözümlerden birinin mantık hatası (fallacy) içerdiği görülüyorsa hızlıca ve kesin olarak reddedilebilmelidir.
Bu konudaki eksikliği tespit ve biraz da faydalı olabilmek adına MANTIKLI TARTIŞMA ismi altında yeni bir yazı dizisine başlıyorum. Kendi başlığında bu konuyu takip edebilirsiniz. İlk bölüm şurada.
Yorumlar
Yorum Gönder